Sair, 7. yuzyil Arap cografyasinda siirin bir inanma bicimine kelamin ise bir silaha dönustugu bir dunyayi anlatiyor. Dogu Roma, Sasani ve Bati Turk imparatorluklari arasinda gecen roman, dönemin toplumsal yapisini, kulturel iliskilerini ve dini dönusumlerini, siir merkezli bir catisma uzerinden ele aliyor. Zeyd ve Tuleyle adindaki iki sair, yazdiklari siirlerle amansiz bir yarisa giriyor. Bu yaris, yalnizca edebi bir rekabet degil; ayni zamanda karakterlerin hayatini belirleyen bir dönum noktasina dönusuyor. Yaris sonrasi esir dusup Sasani topraklarina gönderilen Zeyd, farkli kulturlerle karsilastikca siir anlayisini ve inanc dunyasini degismeye basliyor. Tuleyle ise siir araciligiyla surekli degisen toplumunda yer edinmeye calisiyor.
Rafet Elci, siirin kutsalligini, sözun toplumsal gucunu ve kelimenin degisen kaderini ince detaylarla örerken bireysel hikayeler uzerinden de bir medeniyetin cözulusunu resmediyor. Sair, yalnizca Arap Yarimadasindaki tarihi bir dönusumun degil, insanin kelimeyle kurdugu anlam dunyasinin da sarsilisini gözler önune seriyor.