Gecmisten, yasanmis bitmis, dahi büyük bir kismi unutulmus hatiralari anlamamak gerekir. Adeta bir denizdir icerisinde yüzdügümüz, suyun üzerinde ayni yerde durmak istedigimizde de elimizi ayagimizi cirparken devinim devam eder.
Iste gecmisin de böyle tekrar tekrar yeni bir hikayeymis zanniyla yasanma gibi bir dogasi vardir. Farezyada iki bin bes yüz yillik bir medeniyetin tas ve mermer kalintilari, bin dokuz yüz ellilerin sonunda asfalti dökülmüs ana yol, seksen yillik zeytin agaclari, Kurtulus Savasi Kahramanlari Heykeli bizim icin o kentin sarih tarihini anlatiyordu.
Bir de bizim yine bildigimiz, ama hatirlayamadigimiz, hala icerisinde yasadigimiz, görünmeyen gecmis, tipki fotografini cekmiscesine varliklarindan emin oldugumuz, ancak hicbir zaman icine giremeyecegimiz yer kabugunun altindaki tabakalarin gerceklikleri gibi tartisilmaz, görünmeyen katmanlarda varligini sürdürüyordu.
Bizler, asagi yukari hareket eden dalgalar gibi tekrar tekrar karsimiza cikan gecmisimizle carpisip dururken, bazilarimiz, tüm eski hesaplar kapanmadikca yeni bir hikayeye baslayamiyordu.